Sayfalar

7 Haziran 2013 Cuma

Nakşi Kurbağalar

Nakşi Kurbağalar


Gavs Abdulhakım (k.s) zamanında bi sofi varmış.Evi göl kenarındaymış ama sofi olmadan önce bu gölde kurbağalar sabah ara kadar öterlermiş adam gavsın nazarına girdikten sonra düşünmüş düşünmüş aklına gelmiş gideyim bu kurbağaları gavsa söliyeyim , durumu anlatayım. gitmiş mübareğin yanına durumu anlatmış mübarek buyurmus kı " sofi sen inşaAllah o gölden bi kurbağa bize getir" sofide gitmiş yakalamıs kavanoza koymus gelmıs, mubarek kavanozdaki kurbağaya bakmış bakmış bi nazar etmıs sonra buyurmuskı al bu kurbağayı götür sizin göle at sofıde gitmiş atmış göle kurbağayı gece olmus kurbağalardan çıt ses yok aylarca adam takip etmiş nerdeyse kafayı yiyecek olmuş adam dayanamamış gitmiş sormuş Mübareğe " kurban naptınız kurbağalara böyle "mübarek de bakmıs tebessüm etmiş buyumus ki " SOFİİİ KURBAAAANN BU KURBAĞALAR KADİRİYDİ SESLİ ZİKİR EHLİYDİLER Bİ TANESİNİ VEKİL TAYİN ETTİK ŞİMDİ HEPSİ NAKŞİ OLDU SESSİZ ZİKİR ÇEKİYOLAR 

Gavs hz küçükken

Gavsımız küçükken şöyle güzel bi hadise yaşanmış..

Aşçı teyze yemek yapıyormuş,sonra ezan okununca kalkmış abdest almış namaz kılmış,sonra Gavsım bunu görünce; 
teyze sen naptın senin yaptıgını gavurlar yapmaz demiş.. 
teyzede naptımki Seyyidim demiş,adaba aykırı bişeymi yaptım diye telaşlanmış..Gavsım senin yaptıgını gavurlar yapmaz gavurlar deyip gülüyormuş..teyze çok üzülmüş yanlış bişeymi yaptım ona karşı diye.. 
Gavsım; teyze senin yaptıgını tabiki gavurlar yapmaz, 
gavurlar abdest alıp namaz kılar mı? demiş.   

Konuşan Öküz

Gavstır gavstır

Seyyid Saki hz.leri bir sohbetinde şöyle bir anıyı anlatmıştı.

Gavsımızın gavslığını itiraz eden bir adam, bir gün çift sürmeye gidiyor. Çift sürerken birde düşünüyor. "Bu gavslık nereden çıktı. Bu nedemektir." orada ÖKÜZÜ dönüyor ona ve diyor ki "GAVSTIR GAVSTIR."(:

Sofi teyzemizin kazları

Sofi teyzeminizin kazları

Menzile yakın bir yerde bir sofi teyzemiz yaşıyormuş.Bu teyzemizin kazları varmış.Yoldan hep kafileleri görür gidemediği için üzülürmüş.Bir gün komşusu gelip şöyle der ''-Kurban sen hem üzülürsün hemde menzil'e gitmezsin niçin?Sofi teyze derki ''Benim kazlarım dan başka birşeyim yok''.Onlara kim bakar''?''Komşusu  -''Kurban sen kazlarını Önce Allah'a sonrada Gavs'a emanet et der.Teyzede tamam diyerek Menzil'e gider .Vakit namaz vaktidir.Mübarek bayanlar tarafından geçecektir.Bayanlar edeple Sultanımızı (k.s.) beklemektedir.Mübarek tam teyzenin önünden geçerken teyze- ''Nasılsın kurban?''der Mübarek tebessüm ederek,''Nasıl olalım sofi senin kazlara çobanlık yapıyoruz'' der...

Dostlardan bir anlatıyor...

"Bir kaç gün oldu yeni ziyaretim için. Oturdum mübarek huzurlarında ve huzuru buldum.
Seyre daldım o güzeller güzelini. Mübarek yüzlerinden saçılan nur haleleri dayanılmaz
feyizler dağıtıyordu.

Bir sofi vardı mübarek yanlarına ve uzun uzun anlatıverdi aile hayatından sıkıntılarını ve
anne babasından haberler ile. Laf uzadıkça uzadı ve zahiren anladık ki mübarek sıkılıverdi
bu uzunca konuşmadan ve buyurdular ki;

-Bölyle her şeyi uzuun uzuun anlatmanıza gerek yoktır, zaten biz sizin kalbinizi de biliyoruz.

Buyurdular, ve o sofiyi huzurlarından gönderiverdiler. Yanımda oturan bir genç daha vardı.
Gavs hz. leri bir işaret ile genci mübarek yanlarına çağırdılar hemen bu olayın akabinde ve
mübarek ellerindeki gülü ona veriverdiler.

Biz taccüb ile hemen gencin etrafını aldık. Acaba niye ki verdi diye iştiyak tutarak. Dedi ki
genç utana sıkıla.

-Vallahi ben içimden geçirdim ki o an, acaba mübarek ellerindeki gülü bana vermezler mi?
Ondandır beni çağırıpta ellerindeki gülü vermeleri." 

Seyyid Muhammed Raşit hz leri (k.s.)zamanında

yeni bir takım elbise almıştı kendisine gıcır mı gıcır. Mesaiden çıkınca haber gelir haydi Menzil'e gidiyoruz diye...Üzerindekileri çıkarmaya fırsat bulamadan atlar arabaya gider Menzil'e...Sultan Seyyidimiz zamanıdır. Fırını yakmak için içinde yakıt bulunan bir küçük tanker vardır o zamanlar ...Sofimiz yeni takım elbisesiyle salına salına gezerken...Tankerin yakınlarında bulunan Sultan Seyyidimiz sofimizi çağırır yanına hizmet var diye...ondan tanker ve yakıtla ilgilenmesini ister. Sofi uğraşırken birden üzerine yakıt dökülür...üstü başı mahvolmuştur. Hele ki yeni takım elbisesi.. suyla temizlemeye kalkar elbisesini...nafile daha beter olmuştur ...namaz, tövbe, adap derken uyumuştur...sabah kalktığında görür ki...takım elbisesi tertemizdir...
Bir gün Sultan Hazretleri Menzilde yaşlı bir sofiye sormuş 
"Sofi hatmelere gidiyormusun?"
Sofinin cevabı aynen şu;
"Yok kurban gidemiyorum, ayaklarım çok rahatsız, 
evden dergaha kadar gitmek çok zor oluyor" .
Sultan Hazretleri şu cevabı vermiş
"Sofi şu dağa her gün Peygamber (S.A.V) Efendimiz geliyor desem gelirmisin?
Bizim sofi 
"Tabi Sultanım ne demek, sürünerek dahi olsa gelirim"
Sultan Hazretleri;
"Sofi Hatmeler Peygamber (S.A.V) Efendimizin elinde oluyor."

Hizmet Nimettir (Gavsi Sani) (k.s)

Hizmetli bir sofi Menzil ziyaretindeGavs-ı Sani Hz.ne (k.s.) soru sormak için izin ister.
Sofiye izin verirler, içeri girer ve Gavs-ı Sani Hz.nin (k.s.) önüne oturur
Ve dertlerini tek tek söyler:
- Sultanım, bazen sofiler hakkımda yanlış konuşuyorlar,
belki istemeden oluyor ama ben kaldıramıyorum, görevli hizmetli olduğum için de
cevap veremiyorum..bu yüzden böyle sözlerin altında kalıyorum,
Bu nedenle görevimi de hakkıyla yapamıyorum,
Ben görevimden ayrılmak istiyorum..benim kalbim kırılıyor.. der..
Mübarek Gavs Hz. (k.s.) sofiye dönerek üzüntülü bir bakışla beraber buyurur:
- Sofiiii Sende Kalp Var..??
Sofi hatasını anlar ve özür dileyerek Sâdâtın yanından ayrılır..
Vurana elsiz gerek,
Sövene dilsiz gerek,
Derviş gönülsüz gerek..
Kalp eğer taş ise kırılır..kalp odun ise kırılır..kalp odun değildir kırılsın..
Kalp kalp ise kırılmaz..
Özellikle hizmet görevi olanlar kırmayacak, kırılmayacak..

Bir sofinin hadisesi

Gaflet içinde geçen hayatının dönüm noktası olmuştu Tövbe-i Nasuh.
Sofi henüz yeni tarikat almış günahlarından arındığını,kaderinde temiz bir sayfa açıldığını hissediyordu sanki....

Elini uzattığı vekilin aslında kimin eli olduğunu düşünüyordu. Söylerken ürpermişti o cümleyi...
".....Seyda Hz.'ni kendime Mürşid kabul ettim."
Merak ediyordu kendisinin elinden tuttuğu Mürşidini, Suretini,Cemalini...
Gün geçtikçe bu merak tarifi imkansız bir hal almaya başladı. İçinde birşeyler değiştiğinin farkındaydı Sofi. O'nu görmek arzusu kaplamıştı tüm bedenini. Sanki biri " Hadi" dese kuş gibi
uçup konacaktı O Gül'ün bahçesine. Dua...Dua....
Ve birgün tövbe aldığı Vekilden haber geldi. Vuslat vakti gelmişti..Müthiş bir heyecan kaplamıştı Sofiiyi..Sanki bedenini ateşlere atmışlar da o da haberin sarhoşluğuyla hiçbirşey hissetmiyor gibi.Sanki kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu....Ağladı..Titredi...Şükretti.
Zor olmuştu birkaç gün beklemek ama nihayet Sevgili'ye kavuşma vakti gelmişti.
Sofi sünnet üzere evden çıkmadan gusül abdesti alıp iki rekat namaz kıldı.
Niyetim allah rızası için,Allah'ın dostunu görmeye gitmektir. Rabbim sen utandırma diye dua etti..Yola koyuldular.
Otobüs Sofilerle dolmuş adeta bir bayram havası vardı otobüste... Sofi şaşkın ama halinden memnundu...Daha önce hiç böyle bir yolculuk yapmamıştı...İlahiler....Sohbetler....Namaz molaları...Muhabbetten yada sevinçten ağlayanlar...Söylenen ilahilerden etkilenip cezbelenenler...Rabıtaya girib kendinden geçenler....
Yolculuk devam ederken görevli vekil ilk defa gidecek olanlara ziyaret adabını anlatıyor.
Sofi pür dikkat olmuş vekili dinliyor...İyice anlamıştı...
Ama yollar bitmiyor...Uzadıkça uzuyor.....Yol kısaldıkça Sofinin sabrı kısalıyor...
Ah bitmiyor yol sanki otobüs geri geri gidiyordu.Sofi hep düşüncede..Yola çıktık ama acaba oraya varabilecekmiyim...Ya gidemeden başımıza bir kaza gelirde O'nu görmeden ölürsem..
Yada gittik farzedelim..Ya oraya varınca Sultanım bana himmet etmezde herkes nazarla yanarken ben sönmüş mum gibi olursam..Bir ara boşluğa düştü sofi...Gözlerinden sicim gibi yaşlar boşaldı..Öyle ağlıyordu ki Sofi, onun bu ağlayışını gören yolcu kafilesi kendilerini tutamayıp onlarda ağladı...Otobüsten hasret ve yanık kokuları yükseliyordu sanki....
Sofi yolculuk bitene kadar bu hal üzere sebat etti...
Nihayet yol Adıyaman il sınırına vardı. Tabelayı gören Sofinin kalp atışları da hızlanmıştı..
Durak durak ilerliyorlardı Menzil'e....Yol uzadı, uzadıkça uzadı...Kahta'ya vardıklarında artık Sofide derman kalmamıştı. Ağlamaktan şişmiş gözleri her durağa acaba burası Menzil'mi diye bakmaktan yorgun düşmüştü.
Veeeeeeeee...
Beklenen an gelmiş sonunda Sultanın köyü görünmüştü. CAminin minaresi, beyaz kubbeler....Markadın parlayan ve sanki bir elması andıran işlemelri...Sofiyi cezbetmişti bu görüntüler. Otobüs iyice yaklaştı herkeste bir telaş, kavuşmanın vermiş olduğu bir heyecan vardı.Sofiler kendini kaçırırcasına atıyorlardı otobüsten Sofi köyün güzelliğinin sarhoşluğundan kurtulamamıştı daha...Şaşkın şaşkın bakıyordu telaşlanan sofilere biraz da acemiliğin vermiş olduğu bir hava vardı üzerinde.
En son O indi otobüsten önce bir şöylece baktı etrafını iyice süzdü çok beğenmişti Menzil köyünü.her taşını selamladı kalb dili ile.
Kapının önünde iki görevli karşılıyordu gelen kafileleri....Sofinin şişmiş gözlerini gören görevliler hemen sarılıp hoşgeldiniz dediler...Nerelerdesiniz biz de sizi bekliyorduk....
Sofi bir anlam verememişti...Sadece bakmakla yetindi görevlilere...
İçeri girdiğinde kalabalık başını döndürdü...Hemen görmek istiyordu Sultanını....O güzeller güzelini...Ama kafileyi kaybetmemek için onların peşinden gitti...Hemen şükür namazı kılıp şükretti Allah 'a (c.c.)
İkindi ezanı henüz okunuyordu...
Daha sonra görevli sofilerin sesi duyuldu...
" Sofileeeeeerrr. Seyda Hz. camiye teşrif edecekler.Herkes yerini alsın kurbanlar .Haydiiiiiiiii"
Sofi birdenbire toparlanıp adeta bir yıldırım gibi fırladı. Abdestini tazeledi kafileyi unutmuştu bile...herkes gibi O da görmek için sabırsızlanıyordu Sultanını...En iyi görebileceği biryerden yer tutmuştu kendine.....Ezan bitmişti....
Ve sofiler pür-adab.... Herkes 25 Estağfirullah çekip kalbini bağlamıştı Rabıta-ı Şerif'e kimbilir ne sesler yükseliyordu o gönüllerden ve hepsini duyuyordu Allah'ın izniyle Sultan..
Sofi de diğerleri gibi Rabıta da idi.
Sesler kesildi....Kocaman bir sessizlik....Adeta herkes birbirinin nefes alıp- verişini duyuyor.....
Adeta kalbler yerinden çıkacak gibi atıyor...Sofi kalbten yalvarıyor....
Gel artık Gel......Gel artık Ey Gönlümün Sultanı.....Gel de bitir hasreti....
Nazarını esirgeme bu günahkardan...
Ve....
Sultan görünür kapıdan....O an bütün yürekler durmuş...O an hiçbirşey akılda yok...
O an aşığın yandığı andır.
Allah'ım O ne güzelliktir....O ne nurdur akan yüzünden....O ne emsalsiz endamdır Ya Rabbi..
Yürekler uçtu..Gönüller sarhoş oldu...Gelen Asrın evliyası...GElen Gönüller Sultanı...
Gelen Allah 'ın Dostu Sultan Abdulbaki hazretleri....
Yürürken Gül-i Muhammedi, okudu kalblerden geçeni tek tek...Kimine nazar lutfeyledi..Kimini imtihana sevk etti...Bizim sofi bakalmıştı Sultana aaaaahhhhhhhh dedi. Biliyordum ama şimdi daha iyi anladımki O hakikaten Allah (c.c.) dostudur.
Peygamber s.a.v.'in dediği gibi " gerçek Allah dostları o insanlardırki baktıkları zaman size Allah'ı hatırlatırlar"
Sofi de öyle olmuştu önünden geçerken Sultanlar Sultanı...Derinden Aşk ile Allah demeyi bilmişti kalbi.Namaz bitmişti...Sofi de bitttiiiiii.
Giderken Seyda Hz. evine arkadan masumane bakışı vardı...Gözyaşlarıyla arkadaş olmuştu sanki...Daha sonra hatme, Tövbe-i Nasuh, akşam namazı, rabıta, adab derken sofi iyice yorulmuştu.
Ama uyku ne gezeeeeeeeeerr...Gece olmasını bekledi o vakte kadar Kur'an okudu...namaz kıldı...Sonra dayanamayıp attı kendisini Sultanın kapısına....ağladı ağladı...Görevlilere yalvardı açın ne olur kurban...Ne olur açın Sultanımı göreyim...Ne olur izin verin...
Görevli olmaz kurban dedi..Buna izin yoktur...
Sofi artık öyle olmuş ki...SAnki biri dese Seyda için ölürmüsün? Sofi oracıkta canını verecek gibi..
Yalvarışlar....Yakarışlar....Sultan'ın defalarca kapanan kapısı...Reddetmekten vazgeçmeyen görevli Sofiler....
Sofi dayanamayıp başını yaslıyor Sultanın kapısına...Herkes yerinde...adablar yapılmış...
Kimsecikler yok görünürde...Bir Sofi bir de karanlık gökyüzü...
Kalbten çekti tek tek 25 kere Estağfirullah.....Bağladı kalbini Sultan'ın kalbine...
Yalvardı hal diliyle gönüller Sevgilisine...
"Sultanım...beni bana bırakma...Ne olur acı bu garib Sofinin haline...Ne olur lutfet huzuruna kabulü..Şu gecenin karanlığından daha da çok benim içimdeki karanlık...Lutfet de Nur'unla aydınlansın bu kararmış gönül...." Yalvardı....Yalvardı...Yalvardı...Bu hal üzere ne kadar kaldı bilinmez...Bir zaman sonra Sultan'ın kapısı aralandı...
Görevli Sofi gülümseyerek Gel dedi..Bu akşam Sultanın kapısında uyuyacaksın...
Sofi bir ara kendinden geçer gibi oldu...Sonra kendini toparladı..Bismillah deyip adımını attı içeri...
Daha girmeden Gül kokusu sardı her yerini...
Ağlayan Sofiye baktı görevli...Eline bir yastık birde battaniye tutuşturdu ve onu..Sultan'ın kaldığı odanın önüne getirdi.
Dedi ki; Sofi ne mutlu sana sen bu gece burada uyuyacaksın...Ama sakın adabsızlık etme..Sultanın kapısına dokunma...
Sofi başını öne eğerek peki dedi...Görevli gitti...Sofi ne yapacağını şaşırmıştı..
Evet içeri girdi ama Sultanı göremiyordu ki..Şükür deyip serdi battaniyesini yere yastığına koydu başını çekiniyordu Sofi iki büklüm olmuştu adeta...Bir ara dalmıştı Sofi....
Uyku ile uyanıklk arasında bir halde bir ses duydu...
"Ya Rabbiiiiiii Affet....."
Sofi aldırmadı önce...Başını koydu tekrar yastığa tam dalacaktı ki; yine O ses
"Allah 'ım affet...affet Allah 'ım...."
Sofi birden irkildi...Hemen toparlanıp doğruldu...İyice kulak verip dinledi...
" Ya Rabbiiiiiii. Affet affet Sofilerimi Allah'ım....Onları bağışla..Sen affedicisin Sofilerimi affet Allah 'ım"
Evet...
Bu ses Sultan'a aitti...Ağlayan O'ydu...Gecenin bir yarışı aşk ile yandığını sanan Sofi bile uyumuşken uyumayan Allah Dostu idi....
Ya Rabbiii. Sofilerimin günahlarını bağışla...Onları affet Allah'ım...
Bunu duyan Sofi hemen ayağa kalktı. Kapıyı açıp Sultan'ın eteğine yapışmak istedi..Amaaa ne yüzle.....
Gözyaşları oluk oluk akıyordu...Hıçkırıklar boğazına düğümlendi....
Bu hale daha fazla dayanamayan Sofi kendini menzilin yanlız ve sessiz avlusuna attı...
Kimsecikler yoktu etrafta...SAnki taş, yer,, Gök , Menzilin esen rüzgarı bile Affet diye ağlıyordu...
Sofi küçüldü, küçüldü, Bir taş olmak istedi....Toprak olmak istedi...
Çaresiz dizleri üstüne çöküp kaldırdı başını gökyüzüne...
Açtı ellerini Kainat'ın sahibine...
Yalvardı hıçkıra hıçkıra....
Söyledi tekrar Tövbe-i Nasuh'un sözlerini..
Ya Rabbiiiiiii...
Ben pişmanımmm...
Bütün yapmış olduğum günahlardan ben pişmanımmmmmm...
Keşke yapmasaydııımmm...
İnşAllah bir daha yapmayacağım...
Allah'ım sen beni ve bütün sofileri affet...
Gecenin bir yarısı herkes gaflet içinde uyurken, bizim affedilmemiz için ağlayan Dost'unun kapısına bizi layık et...
Bizi affet Dost'unu ağlattığımız içinn..Biz onun gözünden dökülen bir damla yaşa değmeyiz...
Bizi affet Allah 'ım...Sultanımızı başımızdan eksik etme....
Dedi ve yığılıverdi yere...
Kendine geldiğinde Görevli bir sofi ona bakıyordu.
hayırdır kurban iyimisin ne oldu böyle sana...
Sofi cevap verdi...
Elhamdulillaaaaaaahhh. Yaşadığım süre içinde hiç bu kadar iyi olduğumu hatırlamıyorum...
Sultanımın dediği gibi Allah c.c. bizi affetsin....

Kabirde Seyda (Gavs hz)

S.Molla Muhammed anlatıyor..
Seyyidimizin öğrenciği sırasında medrese arkadaşının babası vefat etmiş.Bu mollamızın arkadaşı, rüyasında babasını görmüş ve ona sormuş ki
-Baba senin kabirdeki halin nasıl?
ve babası şöyle demiş;
-Oğlum ben hayatımda hiç menzile gitmiş değilim.Seyda hz.lerinide görmüş değilim. Ama onu fotoğraflarında gördüm ve ona karşı sevgim, muhabbetim artti.şimdi kabirde seyda ile birlikteyim onunla oturuyor ve
sohbet ediyoruz....
Sofiler seyda hz.leri sevenini bile böyle bırakmıyorsa ya biz sofilerini hiç bırakırmı?

Sohbet 3


Gavsımızı Ağlatan Hadise...
Bizim İl'e bağlı (Muğla)bir ilçede sofiler azalmış hatmeye gelip gitmez olmuşlar. 
bunu sebebi ise sofilerin birbirine kötü davranması ve ortaya nefislerin girmesi imiş. vekil abimiz bu durum karşısında çaresiz kalır ve bu üzüntü ile menzile varır. Gavsımıza durumu anlatır. Gavsımız bi şey demez ve caminin içinde ağlamaya başlar öyle ağlar ki vekil abimiz söylediğine pişman olur....
Ve şeyhini ağlatmanın verdiği üzüntü ile memleketine geri döner.
bir iki gün geçer ve hatmeye gelen sofi sayısı artar, katlanır bir muhabbet olur ki yeni sofi sayısı da artar... bu sefer hatme evi küçük kalır sofiler büyük bir vakıf binası yaptılar şu anda içinde hatme yapıyolar bütün sofiler çok hoş oldu orda.. öyle himmet oldu ki o ilçe ilden ayrıldı tek başına vakıf oldu şimdi...

Elhamdülillah ne kadar büyük bir kapıdayız........
Rabbim bizi sadatlardan ayırmaz inşallah...

Yanmayan et kerameti (Çok anlamlı sofiler)

YANMAYAN ET
Bir gün menzilde dağıtılmak üzere kurban kesilmiş.
sofinin biriside bakmış ezan okunuyor eti aldığı gibi cebine koyup camiye girmiş velhasıl namazı kılmış etiyle birlikte.
Namaz bitmiş artık kafilenin kalkma zamanı gelmiş ve memleketine dönmüş.
memelekete dönüncede hanımına eti pişirmesini söylemiş hanımıda beyinin isteği doğrultusunda eti pişirmeye başlamış.
Başlamış başlamasınada et pişmek bilmezmiş 3-4 saat geçmiş etin pişeceği yok.
Velhasıl bu olay kafasına takılmış.
Zaman geçmeden tekrar menzile gitmiş bunun nedenini sormak üzere ve bir yolunu bulup gavs hz lerine olayı aynen anlatmış.
-Demiş sultanım bu et pişmedi?
-Gavs hz sormuş sen bu eti alınca ne yaptın?
-Demiş vakit dar olunca cebime koydum namazı etle beraber kıldım?
-Sofi sofi demiş Allah'ın izniyle bizim arkamızda namaz kılan hiç bir eti ateş yakmaz ...

Muhabbetli Sohbetler 2

SOHBET 2
Kahvedeki sohbet bitti. Adap yapmak için sıraya girdik.

Herşey sünnete uygundu.

Adabımızı yaptık , sıra ölüm rabıtasına geldi. ALLAH cc. Külli nefsin zeigatul mevt ..

Her canlı ölümü tadacaktır ayeti celilesi aklıma geldi.

Peygamber efendimizin ölüm hakkındaki hadisleri ve diğer peygamberlerin Allaha vasıl olduklarında; mesela Musa a.s. ın :
-ya Musa ! ölümü nasıl buldun ?
- Ya Rabbi .. tava içerisine düşmüş bir kuş misali , uçmak ister uçamaz ,ölmek ister ölemez , aynen böyle yaşadım.
İbrahim halilullaha;
- Ya halilim Ölümü nasıl buldun
-Ya rabbi .. bir iğnenin deliğinden canımın çekildiğini hissettim…
peygamberler böyle ölüm acısı çekmişse ALLAH rasulü 300 kılıç darbesi demişse benim halim nice olur…
Beni bir korku sardı .. Binlerce istiğfarla adabımı yapıp yattım.

İnşaAllah devam edeceğim…
Aklıma gelmişken bir sofinin ölümünü anlatayım..
Elhamdulillah müjdelerle dolu bir ölüm. Görev yaptığım beldede ümmi bir sofi vardı.

Okuması yazması yoktu. Ölümünden 6 ay önce Menzile gidip intisab etmişti.

Fatihayı biz öğrettik. Namaz kılmasını bilmiyordu.. biz öğrettik.

Bu sofi 65-70 yaşları arasındaydı. 3-5 ay hatmemize devam etti. Birgün haber geldi,

Mehmet amca sekaret olmuş.

Önce doktora götürmüşler , tansiyonun sıfır olduğu artık hayat belirtilerinin kalmadığı götürün son nefeslerini evinde versin demiş…
Bize haber verdiler. Vardığımda herkesle ilgisini kesmişti.

Yasin-i Şerif okuduk. Efendimize ve sadatlara hediye ettik. Tıbbın ölü dediği insanla 6.5 saat konuştuk.

Elleriyle havadan bir şey almaya çalışıyordu, biliyordukki son anda insanın konuşması imanının halavetidir.

Ve insan makamını görmeden ölmez. Dedimki Mehmet amca ne görüyorsun…
- Hocam sen görmüyormusun ?
-Benim gözüm kör kulağım sağır.. sen gördüklerini anlat.. Kimler var kimler yok . ?
-Hocam sadatların hepsi burda ..
-Kim burda ?
Hepsini saymaya başladı.. Seyda hz lerinden bahsetmedi.
-Dedim mehmet amca seyda hz. leri nerde ?
-Dedi hocam seyda hz leri sadatları getirdi.
-Başka ne var ne yok ?
-Kapı dışında uzun kulaklar var. Onlarda girmek istiyor ama sadatlar musade etmiyor..
-Onlar kimdir ? Seydaya sor dedim…
-Hocam onlar şeytanmış.. imanımı çalmaya gelmişler.. seyda hz. leri musade etmiyor.

İnşaAllah imanlı öleceğim…

Bu arada ailesi baba baba diyerek seslendiler.. hiç birisine tepki vermedi.

Sadece bizimle meşguldü…

Bu bize sadatın bir ikramıydı. Birara gözünü karşıya dikti.
-Dedim kurban ne görüyorsun.
-Hocam şimdi şu anda cennetteki makamımı gösteriyorlar.

Huriymiş.. bana işaret etmekte..
Şu hadisi şerif aklıma geldi. Kişi makamını görmeden ölmez..

Hamdettim. Mürşidin son anda sofisine yardımının ne kadar büyük olduğunu anladım.

Daha anlatacak çok mesele var fakat kısa kesiyorum. Mehmet amca elini uzattı bir kitap açıyormuş gibi yaptı. Sordum..
-Şimdi ne yapıyorsun.
-Kuran okuyorum dedi.
-Nereyi okuyorsun ?
-Yasin suresini okuyorum.
-Mehmet amca sen okuma yazma bilmezsin .. Nasıl okuyorsun.. ?
-Hocam seyda hz. leri söylüyor ben okuyorum..
Tıppın ölü dediği mehmet amca tam 3.5 saat Kuran okudu hafız efendiler gibi.

Bu işe çok şaşdım ve Mürşidi Kamil in ne kadar tasarruf ehli olduğunu ölüm halinde sofisine himmet ettiğini aynel yakin olarak gördüm.

Allah’a olan teslimiyetim Rasulullaha ve onun varsileri Ehlullaha olan muhabbetim binlerce kat artmış oldu.
  


SOHBET 1


Adamın birisi menzilde sürekli Seyda Hz. ni takip edermiş.Tabi bu talebelerin gözünden kaçmazmış ama kimse müdahale etmiyormuş. Adamın bu takibi 3 gün sürmüş. Sonunda bu adam üçüncü günün akşamı akşam namazından sonra ağlayarak, pişman bir halde Seyda Hz. nin eline yapışmış tevbesini etmiş. Bunu gören talebeler tabi çok şaşırmışlar. Velhasıl Seyda Hz. gittikten sonra talebeler ne olduğunu merak edip neden bir takip içerisine girdiğini, neden sonra ağlayıp pişman olduğunu adama sordular. Adam da anlatmaya başladı:

-Ben de bu Seyda Hz. gibi bir şeyhim. Benimde talebelerim var. Bende nazar ederim. Kısacası bende bi şeyhtim. Ama ben bişeyi merak ettim. Seyda Hz. de benim gibi bir şeyhken nasıl oluyorda bu kadar talebe nüfüsuna ulaşıyor, nasıl oluyorda sofiler otobüslerle akın akın geliyor. Bu adam ne yapıyor diye merak ettmiştim. Ama takiplerim sonucunda hiç bişeye ulaşamadım. En sonunda, namaz sonunda dua ederken Yüce Rabbimden bana Seyda Hz. nin ettiği duayı duyurmasını istedim. ALLAH(c.c) bana bunu lütfetti. Ve Seyda Hz. duasında şöyle diyordu:

-Yarabbi! Sen benim şu arkamdaki cemaatimin günahlarını affetmezsen ben bu ellerimi yüzüme sürmem.

Ve her seferinde de mübarek ellerini yüzüne sürüyordu. Ben de bu olaydan sonra Seyda Hz. nin ne kadar büyük bir şeyh olduğunu anladım ve tevbe ettim

Muhabbetli Sohbetler

Muhabbetli Sohbetler

Bir gün menzile zahiri anlamda aklı gidip gelen bir hasta gelmiş,gavs hazretlerine sultanım demiş,benim bir hastalığım var aklım gidip geliyor,aklımın gittiği bir anda ölüp,imansız gitmekten çok korkuyorum buyurmuş..... 
gavs hazretleri de duacıyız kurban demiş.bunu duyan sofi gacur gucur etmiş ya demiş duacıyız dedi başka bişey demedi demiş kendi kendine 
neyse,aradan bir ay geçmiş yada geçmemiş ,bu sofi yine köye gitmiş,ya demiş,sultan hazretlerinin binlerce sofisi var beni nerden tanıyacak diye içinden geçirip,yine huzura çıkmış ve durumunu anlatmış..gavs hazretleride duacıyız kurban buyurmuş,,sofinin yine kalbi tatmin olmamış. 
bir daha gitmiş köye yine anlatmış durumunu,gavs hazretleri biraz kızmış,ve kurban duacıyız dediysek duacıyız buyurmuş,biz senin sekerat anında ruhun arşı alaya da yükselse oradan alır geliriz ve imanına sahip çıkarız buyurmuş.sofi yaptığından pişman olmuş... 
Yine bir gün köye,3 tane korumasıyla birlikte,bir mafya babası gelmiş... 
tövbe sırası ona gelince,gavs hazretleri elini tutmuş,mafya babası da,gavsın elini alta almak istemiş,gavs hazretleri üste çıkarmış,mafya babası yine alta almak istemiş,tam bu sırada devranın padişahı olacak gibi değil,ve şöyle buyurmuş,BU İŞİN RAJONU BU demiş,böyle diyince mafya babası şaşırmış,ve tövbe almış,sonra vallahi demiş ağa da bu baba da bu ...neyse mafya babası daha sonra,merkadı ziyarete gitmiş.... 
içeri girmiş,tam o esnada değişik hallere gark olmuş ve ağlamaya başlamış,hıckıra hıçkıra aglıyormuş,sonra korumalarına dönüp...sizde aglayın loo sizde aglayın loo demiş  
Bir gün menzilde sofi gavs hazretlerine yaklaşmış,,sultanım demiş.... 
Fahri kainat sav.63 yaşında mekan değiştirdi,,Babanız gavs hazretleri 63 yaşında mekan değiştirdi,abiniz sultlan hazretleri de 63 yaşında mekan değiştirdi,dedikten sonra,sultanım demiş sizin yaşınız kaçtı demiş,gavsımızda sofi sofi sizi adam etmeden gitmek yok buyurmuş 

Muhabbetli Sohbetler

Bir gün gavs-ı sani hazretlerinin yanına bir sofi geliyor... 
sultanım diyor,kadiri tarikatının müridleri ço hoş giyiniyorlar cübbe ve sarık takıyorlar demiş... Gavsımızda,kurban biz kaportaySULTAN MUHAMMED RAŞİD HAZRETLERİ BİR GÜN MENZİLDE İNSAATIN ÖNÜNDEN GECERKEN HİZMET EHLİ BİR SOFİ KUM ELİYORDU. MÜBAREK YAKLASARAK BUYURUR Kİ SOFİ AZ ÖNCE ATTIĞIN BİR KÜREK KUMUN SEVABINI BANA VER SANA SEYHLİĞİMİ BIRAKAYIMSOFİ BUDURUM KARSISINDA SASIRIR VE EDEPLE KABUL ETMEZ. -------------------------------------------------------------------------------- Sultan Muhammed Raşid hz.(k.s)'nin URFALI bi sofisi Sultan'a sormuş: "kurban biz cennete gidince çiğ köfte yiyecek miyiz?" Mübarek gülümsemiş. Urfalı tekrar: "kurban peki biz mi hazırlayıp yiycez, yoksa hazır mı gelecek?" diye.. M.Raşid hz.lerini görenler, "Biz Seyda'nın ne ondan önce, ne ondan sonra bu kadar güldüğünü hatırlamıyoruz" demişler.. -------------------------------------------------------------------------------- Boyacı yeni sofi markat inşaatında çalışıyor, bakıyor ki çalışan herkes de bir cezbe.Kimi bağırıyor kimisi ağlıyor.Bu da aralarında yeşil sekizli okey taşı gibi kalmış.İçinden diyor ki "Ben de bunlar gibi bağırayım" ve basıyor narayı.Arkalardan bir sofi çıkıp bunu yanına gelip; -"Sofii sen odun cezbesi nedir bilir misin?" -"Yok kurban bilmem" -"Beline kalası yersen odun cezbesini öğrenirsin." -------------------------------------------------------------------------------- Trabzonlu sofinin birisi girmiş cami içindeki kuyruğa. Ha bekler de bekler sıra bir türlü kendine gelmez. Sıradayken sürekli tekrar ediyormuş, Sultan neyin var derse, benim halim ne olacak derim. Sıra geç gelince ve Sultan'ında o halini görünce sormaz mı sofi; "Sultanım senin halin ne olacak?" -------------------------------------------------------------------------------- Menzilde Acemi bir sofi adayı Gavsımızı hane-i sadetlerine kadar takip eder.Gavsımız tam içeri girecekken bir kaç defa seslenir: Abdulbaki Bey!,Abdulbaki Bey!,Abdulbaki Bey!, Gavsımız geri döner. Sofi adayı''Afedersiniz Abdulbaki bey şayet müsaitseniz bir tevbe rica edebilirmiyim?''der. Gavsımız tebessüm buyururlar hemen oracıkta tevbe verirler. Sonra Gavsımız buyurur''Bu da bizim kibar sofidir'' -------------------------------------------------------------------------------- Bir gün laz bir sofi menzile tövbe tazelemeye gider. ama son derece de sinirlidir. menzilde camiye girer ve sadatımız Seyyid Gavs-ı Sani h.zlerini volta atarak beklemeye başlar. sultanımız gelir bakar ki bizim laz sofi çok gergin dolanır. sultanımız selam verir. laz sofi de selamı alır . sultanımz sorar "hayırdır sofi gerginsin?" der. sofi başlar anlatmaya: -ben bir ara otobüs almıştım. tam işler yoluna girdi derken devrildi der. seydamız: -ee sofi? der. -belli bir zaman sonra kamyon aldım. tam işler yoluna girdi derken. o da devrildi . seydamız: -eee sofi? der. -ondan sonra da bir tane tır aldım. o da devrildi der. seydamız: -eee sofi? der. laz sofi bu sefer: -ben geçenki gelişimde senin elinden tövbe ettim. o da devrildi der. seydamızın bu cevap hoşuna gitmiş. tövbeyi tazelettirmiş ve göndermiş sofiyi... -------------------------------------------------------------------------------- 
-------------------------------------------------------------------------------- Gavs Abdulhakim Hz.leri'nin bir sofisi sabunculuk yaparmış.Eşeğine yüklediği sabunları diğer vilayete götürüp satarmış.Yine bir gün sabunlar eşeğin sırtında yola çıkıp diğer vilayete giderken kestirme olsun diye dağdaki keçiyolundan (çok dar olur ve genelde uçurumdur) dolaşayım demiş. Eşeği vurmuş dağa, yolun ortasına geldiğinde eşeğin ayağı kayarak uçurumdan aşağı yuvarlanmaya başlamış.Sofinin bütün sermayesi de eşekle beraber gidiyor. Ne yapayım diye çok kısa bir düşünme devresinden sonra; -"Yetiş ya Abdulkadir Geylan Hz.leri" diye çığlık atarak himmet istemiş. Himmet istenir de gelmez mi, anında eşek toparlanıp ayağa kalkmış.Eşek kalkmasına kalkmış da onu yukarı kim getirecek? Sofi bu sefer; -"Yetiş ya Gavs Hz.leri" diye 2. himmeti istemiş.Ammaa bu sefer işler tersine dönmüş ve eşek tekrar yuvarlanmaya başlamış ve uçurumun dibine kadar düşüp ölmüş.Sabunlar da ziyan olmuş. Sofi içinden kendine kızarken bir yandan da Gavs Hz.lerinden himmet isteyince neden eşeğin düştüğünü merak etmeye başlamış.O hızla atlamış Menzil'e gidip Sadat'ın huzuruna çıkıp; -"Kurban, ben falanca yerdeki sabuncuyum.Benim eşeği niye tutmadın" diye sormuş.Gavs Hz.leri de; -"Sofi, sen Abdulkadir Geylani Hz.lerinden himmet isteyince o gelip senin eşeği tuttu.Bizden himmet isteyince biz de geldik ama Abdulkadir Geylani Hz.lerini görünce edebe geçtik.O da bizi görünce edebe geçti ve eşeğin yularını bıraktı.Hal böyle olunca senin eşek de güme gitti" a bakmayız,biz motor kısmına bakarız buyurmuş. 

Sofi Nuri'nin başından geçenler.


Soru: Menzile gittiğinizde neler hissettiniz, neler gördünüz? İlk izlenimlerinizi söyler misiniz? 

Cevap: O toprağa ayak basınca başka bir dünyaya gelmiş gibi, sanki Asr-ı Saadet’teymişim gibi hissettim.. 

Nereye baksam mütevazı insan simâları, ilim kokan âlimler, Rasulullah (sav)’in kokusunu taşıyan seyyitleri gördüm. Her taraf buram buram nisbet kokuyordu. 

Daha namaz vakti olmamıştı. Abdestlerimizi tazeledik ve küçük bir kahvede, küçük oturaklara oturup çaylarımızı yudumlarken mânevi bir hava teneffüs ediyorduk. Artık dünyayı unutmuştuk. Tek isteğimiz ezan-ı Muhammedi'nin okunması ve Seydâ Hazretleri!ni görebilmekti. 

Derken, beklediğimiz an geldi. Camiye girdik. Ezan okunduktan sonra herkeste bir hareketlenme oldu. İşte “O” geliyordu… Üzerinde deve tüyünden cübbesi, başında nurlar saçan sarığı, yüzündeki tebessümü ve selam verişi… O anda dünya durmuştu. Aman ya Rabbi! İşte aradığım! “Baba” diyebileceğim, teslim olacağım gönüller sultanı! İşte, Veresetu’l-Enbiya... O anda kendime baktım. Biraz Kur’an öğrenmiş, biraz ilim tahsil etmiş kendimin; o havanın içerisinde ne kadar cahil ne kadar aciz ne kadar günahkâr olduğunu idrak ettim. 

İçimde O’nun elini öpebilmek için şiddetli bir arzu oluştu. Ben de diğer insanlar gibi sıraya geçtim. Mübareğe yaklaştıkça kalbimin çarpıntısı fazlalaştı. Elinden tuttum… Aman Ya Rabbi! Hiç bu kadar yumuşak, ipeklerden daha yumuşak bir el tutmamıştım. Elin sıcaklığını yüreğimde hissettim. Öptüm öptüm… 
O anda Enes (r.a)’ın şu sözü aklıma geldi: “10 sene Allah Rasûlü (sav)’e hizmet ettim. Rasulullah (sav)’in mübarek eli bazen başımı okşardı bazen de onu öperdim. O’nun elinden daha yumuşak, ne ipeğe temas ettim ne de başka bir şeye…” 

“Elhamdulillah” dedim.. İşte Peygamber vekili! Allah-u Teala’nın bize, "Ey iman edenler! Allah'tan korkunuz ve sâdıklarla beraber olunuz" ayet-i celilesi aklıma geldi. “Buldum” dedim, “buldum… Sâdıkunu buldum.” 

Akşam oldu. Baktım, herkes mübareğin huzuruna varıp tövbe ediyor. Bu bizim cemaate yaptırdığımız tövbeye benzemiyor. Bizler cemaate toplu olarak cuma namazlarında, bayram günleri büyük tövbe yaptırırız. Fakat cemaatte herhangi bir değişiklik olduğunu görmeyiz. Kendi kendime dedim: “Burada, Allah dostunun huzurunda yapılan tövbenin, cemaate çok büyük etki yaptığını gözlerimle gördüm.” Demek ki, -diğer imam ve görevli arkadaşları tenzih ederim- ben yalan söylüyorum, gıybet ediyorum, haram yiyorum ki bizim yaptırmış olduğumuz tövbe cemaate menfaat vermiyor. İnsanın kendi kendine yapmış olduğu tövbe de menfaat vermiyor. Adam içki içiyor, “tövbeler tövbesi bir daha içmeyeceğim” diyor. Fakat gene içiyor. Diğer kötü fiilleri “yapmayacağım” diyor, gene yapıyor. Ama burada sarhoşu, yoldan çıkmışı, her türlü insan Allah dostunun huzurunda tövbe yapıyor. Rabbü’l-alemin’in emir buyurduğu, "Ey iman edenler! Nasuh tövbesiyle tövbe ediniz" emri tecelli ediyor. 

Ben de sıraya girdim. Mübareğin önünde ellerimizi uzatıp, "Ya Rabbi! Ben pişmanım. Bütün günahlarımdan… İnşallah bir daha ben yapmayacağım," dediğim anda sanki Allah (cc)’nun mânevi huzurunda ve Rabbü’l-alemine söz veriyormuşum gibi hissettim. Seydâ Hazretleri elini elimizin üzerine koyduğunda Peygamber Efendimiz (sav)’in Akâbe’de ashabından biat alması hatırıma geldi. Mevlâ’ma bir daha şükrettim. 

Tövbe faslı bitti, namazlar kılındı. Seydâ hazretleri istirahate çekildi. Bize talimat verdiler, “Şu şartları yapacaksınız” dediler. Vakit erkendi. Kahveye gittik. Orada sofilerle sohbet etmeye başladık. Hiç bir cemaatte görmediğim mütevazılığı sofilerde gördüm. Herkes “muhabbetten sanki birbirini yiyecekmiş gibi “ sarılıyorlardı. Hangi sofiye yüzümü çevirsem sanki ezelden tanıyormuşum gibi geldi. “Demek ki ‘kalu bela’da, ruhlar aleminde tanışıp sevişmek, burada da görüşmek budur,” dedim. 

Bahçıvan olduğunu söyleyen bir sofiyle sohbet ediyorduk. O sofi dedi: “Kurban bize bir keramet anlat.” Bahçıvan muhabbetle elini kaldırdı ve o sofiye dokunup dedi ki:
“Kerata salata! Dünyanın her tarafından insanın buraya gelip toplanması, hiçbir davetiye gönderilmeden burada cem’ olması keramet değil midir?” Ve anlatmaya başladı:
 

“Bir zamanlar biz Urfa'da işimiz olduğu için Seydâ Hazretleri’nden izin istedik. O tarihte bu bölgede terör çoktu. Seyda Hazretleri buyurdu ki: “Akşam sonu olursa gelmeyin. Sabah gelirsiniz.” Müsaade aldık, ayrıldık. Urfa’ya geldik. İşlerimizi gördük. Akşam vakti oldu. Sofiler: “Geri dönelim,” dediler. Ben de Seydâ Hazretleri’nin emrini hatırlattım. Fakat sofiler muhabbetten duramadılar. Menzil’e dönmeye karar verdik. Çaylar başına geldiğimizde -o zaman baraj yapılmamıştı- yolun ortasında teroristler barikat kurmuştu. Şoförümüz barikatı aşmak için arabaya gaz verdi. Barikatı aşamadık. Orda saklı olan teröristler silahlarla arabamızı taradılar. Arabanın her tarafı kurşun deliği oldu. İçerde yaralananlar vardı. Bana da çok kurşun isabet etti.

Teröristler bizi arabadan indirdiler. “Nereye gidiyorsunuz?” dediler. Biz de, “Menzil’e gidiyoruz,” dedik. Teroristler, “Menzil” adını duyunca korktular, kaçtılar. Arkamızdan gelen bir araba yaralıları görünce hepimizi hastaneye götürdü. Doktor tek tek muayene etmeye başladı. Sıra bana geldi. “Soyun!” dedi. Gömleğimi çıkarınca 10-15 mermi yere döküldü. Doktor hayret etti! Hiçbir mermi vücuduma girmemişti! Doktor hayretle sordu:
- Sen evliya mısın?
- Hayır, ben evliyanın bahçıvanıyım, dedim.
Tekrar Menzil'e döndüm. Seydâ Hazretleri dışarıda geziniyordu. Beni görünce yanına çağırıp sordu:
- Sofi Nuri, teröristler sizin yolunuzu mu kesti? Biz size demedik mi “gelmeyin”? Sofi Nuri, kurşunlar sana değmemiş mi?
- Hayır kurban, himmetinizle değmemiş, dedim.
- Sofi Nuri Senin kılını da mı kopartmamış? diye sordu.
- Himmetinizle hayır kurban, diye cevap verdim.
- E, sadatların işidir! Elhamdulillah... buyurdular. 
https://twitter.com/The_imamanhttps://www.facebook.com/enes0234?ref=tn_tnmn

Bir Keramet

Gavs hz nin kerametleri

Gavsımız (k.s) bir gün annemizi yanına çağırdı.Hane-i saadetlerinde bayanların yerinde ve izle dedi 
Gavsımız (k.s.) buyurdu; ''Açıl kapı'' dedi.Kapı açıldı.Sonra ''kapan kapı'' dedi ve kapı kapandı.Annemiz ağlamaya başladı ve Gavs'ımıza (k.s) biz senin Gavs olduğuna ALLAH'a iman ettik sen neden hala bize keramet gösteriyorsun? diye sorunca Gavsımız tebessüm ederek ''Bu kapı otomatik sese duyarlı'' dedi.:) (: Annemiz sustu.Bunu hizmete kalan bir abiden işittik ve sizle paylaşmak istedim.



  Evliyanın kerametleri haktır.İnanmayan ahmaktır.   http://naksitarik.blogspot.com/   Twewtter/The_imaman/İmam Enes